27 Ekim 2009 Salı

Alone...

Sevgili memlekette, oğul ananesiyle şehir dışında gezmede...


Sibel şarkıda, filmde, özlemde, hayallerde,
rüyalarda, içinde, kendisiyle.....


22 Ekim 2009 Perşembe

Dilim bi papuç!

Tibet Bey konuşmaya başladı başlayalı pek bi inciler saçmaya başladı. Maşallah gevezenin önde gideni :)

  • Dolaşmaya çıkıyoruz, sürekli konuşuyor. Anlatıyor da duruyor birşeyler. Sürekli soru soruyor, en sevdiği soru “Anne yaapiiyosun?”, babasıyla bir aradaysak hemen arkasından da babasına soruyor “Baba yaapiiyosun?”. Bir diğeri de “Bu ne?”.
  • Bir papağan gibi söylenen her cümlenin son bir ya da iki kelimesini tekrar ediyor. Bazen bir kelimeyi ya da cümleyi sürekli tekrarladığı oluyor. Mesela geçen gün, ne olduğunu hatırlamıyorum ama yaklaşık 10-15 dakika boyunca durup durup “Anne, bak! Gene çıktı bak!” dedi. Ben de 10-15 kere “Evet, oğlum gene çıktı” dedim :)
  • Araba hastalığı hala devam etmekte. Geçenlerde teyzesi, ben ve Tibet alışverişe çıktık. Yanyana üç mağazanın olduğu bir yerdeydik. Kardeşim mağazalara girdi, biz de Tibet’le arabada oyalanıyorduk. Sonra çıkmak istedi, teyzesinin hangi mağazada olduğuna dikkat etmediğim için girdik bir tanesine. Girince mağaza çalışanı karşıladı bizi. Tibet’e “Hoşgeldin” dedi, bizimki de “Ayaba baamı?” (araba var mı?) diye sordu. Nereden aklına geldiyse :D
  • Anneme gittiğimiz bir hafta sonu, Taç mağazasının önünden geçiyorduk. Güneş içerideki malları etkilemesin diye tüllerini diz hizasının biraz altına indirmişler. Doğal olarak birşey görünmüyor. Bizim ki “Anne, simsek mokui, anneee, simsek mokui” diye zıplamaya başladı. Bakıyorum, birşey yok. Nerede diyorum, eğildi tülün aşağısına gösteriyor! Oğlum tamam küçüksün de orayı senin bile görmen zor, nasıl ilişti gözüne, anlamadım ki?! Yatağına alıştırmak için öyle bir niyetim vardı neyseki, girip, Şimşek MacQuin’li bir nevresim takımı aldık, çıktık :)
  • Uyku sorunumuz malum... Yine yatırmak için bin takla atıyoruz. Dün akşam “hadi oğlum, yatıyoruz artık” dedim. “Anne, du, saate bakiim” dedi. Gitti, antredeki saate baktı, geldi “Anneee, saat 1 oomuş” dedi. “Oooo, çok geç olmuş! Yatalım bir an önce o zaman” dedim, koşa koşa gitti yattı! :D
  • Yapmasına izin vermeyeceğimiz şeyleri biliyor. Buna rağmen yapıyorsa “Anne, ben yaapiiyoom?” diye soruyor. Uyanık, sevimli görünüp, izin vereceğimizi düşünüyor herhalde. Geçen gün babasının evrak dolabını karıştırıyordu, döndü sordu :
- Anne ben yaapiiyoom?
- Oğlum, biliyorsun baban kızıyor, babandan izin aldın mı orayı karıştırmak için?
- Baba, ben yaapiiyoom?
- Ne yapıyorsun?
- Kaşittiyiyom!!!

  • Kendisine bir soru sorup, devamında “oldu mu?” diye bitiriyorsanız ve işine gelmeyen bir soruysa bu “oldu mu diil” (olmadı) diye cevap veriyor.

Ve benim son HİTim :)

- Tibeeet!
- Eşendiiimmm
- Gelir misin yanıma?
- Baba, bi takka! İşim vaaayy!!!

19 Ekim 2009 Pazartesi

Wall E

Önceki birkaç postta söylemiştim. Tibet uyumadan önce çizgi film izlemek istiyor (hatta annemi ya da beni çok bunalttığı bazı gündüzler de). Bu benim gibi çizgi film sever bir anne için sevindirici bir durum. Bazı bazı acaba yanlış mı yapıyorum diye düşündürse de, bir yandan da oğlumun özellikle dil gelişimini desteklediğine şahit oluyorum, o zaman da bu kadarı da olsun canım diyorum kendi kendime.

Başlangıç olarak 3 tane çizgi film aldım:
Özge’nin tavsiyesiyle “Arabalar (Cars)”, Madagaskar ve Wall E.

Tibet ilk başta hiç biriyle ilgilenmedi. Buna üzüldüm açıkçası, birincisi; dediğim gibi ben çizgi filmlere bayılırım (şu vurdulu kırdılı, uçan kaçan japon filmler hariç) o yüzden onun ilgilenmemesine üzüldüm, ikincisi; Tibet çok sevimli bir çocuk olsa da bazen onun şöyle bir oturmasını istediğiniz zamanlar olacak kadar hareketli ve hatta bazı bazı çok aksi bir çocuk. Sonuçta onun oturması ve uyuması, sizin dinlenmeniz anlamına geliyor. Çok bencilce görünüyor bu yazdıklarım farkındayım ama ne yazık ki durum bu :(

Daha sonra “Arabalar” çizgi filmini izlemek istedi, o kadar sevdiki yaklaşık 1,5-2 ay sadece Arabalar'ı izledi. Hatta bu sevginin sonucu evimiz bilumum Arabalar kahramanlarının maketleriyle doldu taştı :) Sonra Madagaskar ve Wall E dönemi başladı. Madagaskar “Arabalar”ın yerini alamadı ama Wall E aldı.

Wall E’yi daha önce seyretmemiştim. Seyrettikçe Tibet’in bu seçimi beni çok mutlu etti.

Wall E bana sorarsanız, iki farklı kuşağa iki farklı anlatım içeriyor.

Yetişkinlere yönelik anlatımı buradan okuyabilirsiniz, ondan daha iyi anlatamam. Çocukların gözünden ise bir robotun aşkını izliyorsunuz ve bu aşk o kadar güzel dile getirilmişki, filmden büyük keyif alıyorsunuz.


Kısaca konusu ise şöyle : İnsanlık tüketim çılgınlığına fazlasıyla kapılmış, bu yüzden dünyayı çöplüğe çevirmiş ve yaşanmaz hale getirmiştir. BNL firmasının son teknoloji uzay araçlarıyla dünyayı geçici bir süre (aslında hiçde geçici olmadığını izlerken öğreniyorsunuz) terketmek durumunda kalmıştır. Geride kapatılmamış bir tek robot kalmıştır. Wall E.

Wall E çöp toplama robotudur, dünyada kaldığı 700 yıl boyunca bir kişiliği oluşmuştur. Akşamları seyrettiği aşk filmlerinden etkilenip, aşık olmak, ele tutuşmak hayalleri kurar.

Birgün, günlük çöp toplama işini yaparken bir uzay gemisi gelir ve gemiden Eve iner. Eve dünyaya, dünyada tekrar fotosentez üreten bir tür gelişip gelişmediğini araştırmaya gelen gelişmiş bir robottur. Tahmin ettiğiniz üzere bizim Wall E, Eve’e aşık olur :)

Gerisini anlatmayayım, seyretmediyseniz mutlaka seyredin derim ve çocuğunuza da izletin, kesinlikle tavsiye ederim...

Duvar kağıdı Wal E’nin orjinal sitesinden alınmıştır.
http://adisney.go.com/disneyvideos/animatedfilms/wall-e/

15 Ekim 2009 Perşembe

Sibel + Tibet = Sibet!

Dün adaşım Sibel’in postunu okuyunca aklıma geldi. Konulan isimlere verilen tepkiler... ve lakaplar...

Misal bana 37 yıllık yaşantım boyunca bilumum lakaplarla hitap edilmiştir.

Çocukluk yıllarımda en popüler lakabım Sibob’tu. Tahmin edeceğiniz üzere sinir olurdum. Yapacak birşey yoktu, çocukluk yıllarında sen ne kadar sinir olursan o kadar çok üstüne gelindiği için umursamıyormuş gibi davranmak en iyisiydi, neticede bitti :)

Sonra Sibo gelirki; Sibo’nun bilumum versiyonlarıyla karşılaşmışımdır. Zibo gibi mesela... ama en feci versiyonu Zibombom’dur ki, zıvanadan çıkmama sebep olmuştur!

Şimdilerde en popüleri (bununla her Sibel karşılaşıyor sanırım) SibelCan...
SibelCan lakabı aslında sinir olacağım bir lakap değil, ne güzel işte birileri sana “Can” demiş ama Sibel Can’la eşleştirilmesine gıcığım!

Gelelim Tibet’e :)

Öncelikle Tibet ismini koymaya karar verdiğimizde eşimi bilmiyorum ama ben çevremden çok güzel tepkiler aldım. Bu beni çok sevindirdi doğal olarak ama ben Karadenizliyim arkadaşlar, memlekete gidince aynı beğeniyle karşılaştığımı söyleyemeyeceğim :P

- Aman aman maşallah, ismini ne koydunuz?
- Tibet
- Ayy, ne tuhaf isim! Benim aklıma Pipet gelir!
- !!!???@#!!!

*************

- İsmini ne koydunuz?
- Tibet
- Ayyy, ona büyüyünce YAK derler ama!
iç ses : Ben seni duvara yapıştırınca da sana SİNEK derler ama!!!

*************

- Canım beniim, ismi ne annesi?
- Tibet
- Aaa, ülke ismi mi koydunuz?
- Uygun bir şehir ismi bulamadık işte, ne yapalım! @ #!!!

*************

- İsmin ne bakiim senin?
- Tibet :)
- Haaa, Kartal Tibet diyosun yaniii
- Yooo, demiyorum!!!

*************

- Ay maşallah canım yaaa, ismi ne?
- Tibet
- Anladııım, Kartal Tibet olayı. İkinci olursa ne koyacaksınız, Kartal mı Tarkan’mı?
- Kurt koyalım diyoruz, hatta ilk ismi Atıl olsun tam olsun! Ne dersin?
- Aaaa, iyi fikir valla!
iç ses: Allah’ım sen bana sabır ihsan eyle!

Bütün bunlar bir tarafa yakın bir arkadaşımın annesiyle bir diyaloğumuz vardır ki bu diyalog diğerlerinin hepsine taş çıkarmıştır!

- İsmini ne koydunuz Sibel?
- Tibet koyduk Ayşe anne.
- O ne biçim isim öyle, teleffuz edemem ben onu!
İç ses : Sibel’im sakin ol! büyüğün o senin, sus!!!
- Başka isim yok muydu?
- Biz çok beğendik Ayşe anne, anlamı Yüksek Yer demekmiş eski Türkçe’de. Hem çok merak ettiğimiz bir ülkenin ismi.
- Onu koyana kadar Sibet koysaydınız ya!
- Nasıl?!
- Senin adın Sibel, onun ki de Sibet olsaydı, hem uyumlu olurdu.
- !!!???
iç ses : pes ettim!

13 Ekim 2009 Salı

Şans için...

Bugünlerde çok heyecanlıyız. Ailece. İçimiz kıpır kıpır.

Olmasını beklediğimiz birşey var hayatımızda...
Ne olduğunu şimdilik sormayın. Zaten olunca söyleyeceğim.

Hayatımın böyle dönemlerinde, kendime şans getirmesi için bir takı alırım.
Bu kimi zaman yüzük, kimi zaman küpe, kimi zaman da kolye olur. Genelde görünce işte bu derim.

Bu seferki bileklik.


Dün öğle yemeğinde Beste ve İrem'leydik. Ortaköy'de hala 1-2 tezgah var. Dolaşırken gördüm bu bilekliği. Görür görmez aşık oldum. Bana şans getireceğine inandım.

Bestecim canım, ne kadar beğendiğimi görünce "ben hediye edeyim, bu benim şans dileğim olsun sana" deyip aldı. İrem'de şans diledi...

İlk şans dileği (tabi ki aile çevremden sonra) Canımsan'dan (kendisine kıpır kıpır olduğumdan bahsetmiştim), Beste'den ve İrem'den gelmiş oldu böylece...

Umarım güzel haberler alırız, en kısa zamanda, hayırlısıyla.

Sizler de şans dileyin, olur mu? :)))))

9 Ekim 2009 Cuma

Kanka ile diyalog

S – Buluşmayı bugüne alalım mı? Kardeşin izin günü, onun da seni göresi var.

K – Olur valla, ben de bu akşam Dost’la görüşecektim, bir Dvd alıcam, bir kitap vericem...

S – Hee iyi, ben de görmüş olurum, benim yaşgünümden beri görmemiştim.

K – (Aynı anda konuşmasına devam ediyor) ...hem içicez bişeyler.

S – .... Niye bunu en son söyledin?

K - ?! neyi en son söyledim?

S – İçmek kısmını?

K – Nasıl yani?

S – Şu konuşmada söylemek gereken ilk şey buydu! Ramazan felan derken bayadır içmiyorum. Bu kadar içesi olan birine bunu en son söylemen çok yaralayıcı oldu, çok incindim!!!

K - ?!.....

S - .....

K – Manyaksın kızım sen!

S – ehehehuhiheh....



Hep Tibet diyalogları dinlicek diilsiniz ya! :P

8 Ekim 2009 Perşembe

Bellek Kutusu bizi yarışmacı yaptı!

Bellek Kutusu'nun şu postunda verdiği bilgi sonucu, neden olmasın deyip, Tibet'in fotoğraflarını yarışma için gönderdim. Artık Tibet'te "GAP Çocuğu Adayı" :)

Hadi hayırlısı...

Oylarınızı bekleriz, hatta arkadaşlarınıza da haber verin :P ve unutmayın hergün yeniden oy verebiliyorsunuz :D


Kutucum, çok teşekkürler :)

oy vermek için siteye üye olmanız gerekiyor

7 Ekim 2009 Çarşamba

Tibet futbol oynarsa...

Dün gündüz, annem 2 saat uğraşmasına rağmen, yine uyumak istememiş...

Ben eve gittikten yarım saat 45 dakika sonra uyuyakaldı ve 23.00'te uyandı.

Ben babasına bırakıp yattım ama o beni uyutmadı.
Kalktım, onunla oyalandım, ikili koltukta onu uyutmaya çalıştım ama ben uyuyakaldım... O kimbilir yanımda nasıl oyalandı, kaçta uyudu?

Babası mı? Ben kalkınca o yatmıştı zaten...



Bebeğim, hep böyle gül, hep böyle hayat dolu ol.
Enerjini hiçbir şeyin tüketmesine izin verme olur mu? :)

(Burada sana herhangi bir dokundurma yok, gayet içten sözler bunlar :))) )

6 Ekim 2009 Salı

Büyük Laflar!

Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım.

Küçük Prens

5 Ekim 2009 Pazartesi

Tatil incileri

Tatilimizi hasta olarak tamamlasakta, nihayetinde tatil işte :) işten bir hafta bile olsa uzak olmak, ruhen iyi geliyor insana :P

Bu tatil Tibet’in yanında olmak, onun gelişimini görmek anlamında benim için iyi oldu. Oğlumun ne kadar çenebaz, ne kadar oyunbaz, ne kadar asi, ne kadar sevgi dolu ve ne kadar hazırcevap olduğunu görmüş oldum.

Biraz biliyorsunuz, aslında Adapazarı’na gitmekti niyetimiz.
Tibet bayram ertesi annemdeydi. Ben Cumartesi anneme geçtim, Pazar günü de Ada’ya geçecektik. Büyük teyzem ve eniştem Tibet’i çok özlemişlerdi. Tibet onları oyun arkadaşı kabul ettiğinden, sayelerinde dinlenmem de mümkün olacaktı :) Cumartesi akşamı eniştemin eniştesinin vefat haberi gelince, gidişimizi Çarşamba’ya erteledik. Üstüne de hastalıklar eklenince gidemedik. Tatilimizi annemde geçirdik :)

Tatil boyunca kendisiyle bol bol kavga ettik. Birbirimize bol bol sevgi gösterdik. Babamızı çok özleyip, sayıkladık ve bir sürü inci saçtık.

İncilerimizden önce sözlüğümüze yeni eklenenler :)

Süpürek : Süpürge (artık süpüge diyor)
Pistik : Fıstık
İkayı : Yukarı
İkala : Yakala
İkanayim : Yıkanayım
Ayabakı : Ayakkabı
Bakça : Başka



İncilerimizden örnekler de şöyle :)

*****
- Güneeeyyyy, kizzss! Işıyı aç!

Bahsi geçen Güner benim teyzem olmakta...

*****
- Yeebi! Bibet’in ayabayı götüüdün!?

Aşağıda arabanın olmadığını farkediyor. Ananesinden dedesinin (ismi Vehbi) arabayla işe gittiğini öğreniyor. Arattırıp, kendisinden niye götürdüğüne dair hesap soruyor...
Babamın arabasını fena sahiplenmiş durumda!!!


*****
- Anneee! Anneeeee!!!!
Anne elindekiyle oğlunu duyduğunun farkına varamayacak kadar meşgul o anda o yüzden cevap vermiyor.

- Şibeeeelll, Şibel!!!!!!!

İç ses : Sibel dedi di mi???!!!

*****
Elinde telefon annesine geliyor :
- Anne, Şuşopa’yı ayasana
- Arayayım bebeğim, ne diyeceksin babana?
- Anne, aya, koşunayım!
- İyi bakalım, arayayım da ne konuşacaksın ben de duyayım :D

Şuşopa : Mustafa

*****
Geceleri annemde beraber yattık doğal olarak. Hasta olduğunun ilk gecesiydi sanırım. Bana doğru arkasını döndü, iyice bana sokuldu ve lafı patlattı :

- Şibel, sayıl!

İç ses : Ben sana sarılmayayım da kimi sarıp, sarmalayayım! :D

*****
Bir akşam ananesinin bazı işleri için dışarı çıktık üçümüz. Tibet arabada ananesiyle beklerken ben işleri hallettim. O arada da küçük bey direksiyona geçiyordu ben gelene kadar. Neyse, geldim arabaya. Beyfendi hemen arkaya geçmek istemedi, ben de elimdekileri toparlamaya çalıştığım için önemsemedim.

- Anne
- Efendim
- Ayabayı çatıştıt!
- Niyeymiş o?
- Ben kuyyanayım!

İç ses : Şaka di mi?

1 Ekim 2009 Perşembe

Çok hastayız :(

Bu hafta tatildeyiz...

Pazar günü benim büyük teyzem, Tibet'in koca annesine Sakarya'ya gidecektik. Sonra bazı aksilikler oldu, gidişi Çarşamba'ya erteledik. Pazartesi gecesi Tibet'in rahat nefes alamadığını farkettim. Salı günü oğlum, salya sümük vaziyette ve her zaman olduğu halinden daha durgun, hastalandı. Ertesi günü ayaklandı. Sadece burnu akıyor o kadar... O kadar dolu enerjisi varki, hastalık bile dur diyemiyor ona...Eh, annesi olarak oğlumu yalnız bırakacak değildim elbette, ertesi günü ben de hastalandim. Hemde öyle böyle değil, kafamı dahi kaldıramaz halde, tir tir titrer vaziyette... Bugün biraz ayaklandim... Sakarya'ya gidişi tümüyle erteledik anlayacağınız...


Ne diyordum...

Biz tatildeyiz... :(