27 Eylül 2010 Pazartesi

Yer misin, uyur musun?

Nurturia'nın Sapanca Buluşması dönüşü...
Yer Burcu'ların arabası.

Veledime akşama kadar dokunmadım.
Etraf çocuk dolu, anne dokunmuyor, istediği gibi koşturuyor mekanda.
O yorulmasın da ben mi yorulayım yani?

Dönüş yolunda sonuç budur :))))

Canım oğlum benim, ne alem adamsın!!!


yer misin uyur musun? | izlesene.com


Not: Tanıyıp sevdiklerim zaten oradaydı...
Bir de tanımadan sevdiğim vardı ki, tanımak istediğim kadar varmış.
Doyamadım...

24 Eylül 2010 Cuma

Fotoroman


Herşey göründüğü gibi olmayabilir.

Kiminin memnun olduğu, kimini memnun etmeyebilir.

Ayrılıklar üzer kimini,

Kimini ise biten ilişkiyi sorgulamaya itebilir.

Giden de üzülüyordur belki,

ama kimbilir, belki gitmektir gerekeni...

Kalan için zordur yalnızlık.

Varsa bir dinleyeni, akıl vereni, şanslıdır.

...ama yoksa, anılar bırakmaz peşini.

Zordur uzaktan bakan olmak...

...zordur geride bırakmak...

ama hayat şaşırtır insanı... hiç belli olmaz,

bazen bir dondurma ferahlatır içini!
böyle bir son beklemiyordunuz di mi? :))))

Not1: Arayıp, taziyelerini bildiren, destek olmaya çalışan herkese teşekkürler.
Not2: Deniz'e ve bana fotoroman yazdıran bu bücürlere ayrıca binlerce teşekkür.
Hayatımın renkleri... İyi ki varlar...

13 Eylül 2010 Pazartesi

AYNA AYNA! SÖYLE BANA!!!


Uzaktan bakılınca farklı görünür insan, yakından bakınca farklı.

Yakından bakmanın da bir adabı olmalı ama...
Bir insana yakından nasıl bakılacağı bilinmeli, görmek isteyen tarafından.
Görmek isteyen bunu bilmeli çünkü bakılan kendisini nasıl göstereceğini bilmeyebilir. Belki de özellikle göstermek istemez çünkü belki ister ki kendisine gönül gözünden bakılsın...

Benim için farklı farklı bir sürü şey anlatacak çok insan var çevremde.
Kimi için asabiyim mesela. Bunu söyleyeceklerin başında iş arkadaşlarımın bir kısmı gelir. Diğer bir kısmı da bunun tam tersini söyleyebilir, hatta söyleyecektir.

Bilirim, bir kısım insan için hiçbir şey ifade etmediğimi.
Bilirim, çünkü benim içinde öyle insanlar var.
Aynanın bir yüzü bensem, diğer yüzü de onlar çünkü.
Tabi bu AYNAlık çevremde iletişimde olduğum herkes için geçerli...

Ama bazen, o aynaya bakıp bakıp, bu ben olamam diyorum...
bu yansıyan ben olamam...

Kabul, bazen çok asabiyim göründüğü gibi ve bazen anlayışsız ve bazen sabırsız ve belki bazen çok ..............
Biliyorum, bu boşluğu dolduracakların çıkacağını, iyi ya da kötü...

Ama ben hiç kinci olmadım.
Gerçekten... inan bana olmadım.

Olmamak için attım bir çok şeyi kafamdan.
Attım ki, olanları hatırlayıp, zaten dost kabul edemeyecek olsam da bari düşman saymayayım.
Attım ki, olanları hatırlayıp, yüzüne gülerken, arkasından diş bileyen olmayayım.
Attım ki.... onun gibi olmayayım...
Attım...
Attım çünkü atmasaydım, ebeveynlerimin bana verdiği değerleri atmak zorunda kalırdım... O zaman da ben, ben olmazdım....

Ama ben bütün bu olmak istemediklerimi kin dolu gözleri görmek için yapmadım. Üstelik bu gözler bana bakmadığı halde...

Farketmezdi...
Farketmezdi çünkü baktığı varlığımın sebeplerinden biriydi...
O aynanın karşısındaki ha O’ydu ha BEN...
Beni ben yapandı...
Ne farkederdi...

O kin dolu gözler hiç mi bilmedi, benim ona gülen yüzümün sebebi o baktığıydı zaten...
Sadece kafamdan attıklarım değil, “Bizim kırgınlığımız sizi bağlamaz!” diyendi.

Oradan bakınca, O’nunla beni farklı mı sandı?
Aslında BİZ olduğumuzu bilmedi mi?!
Oradan bakınca, beni dost, onu düşman mı sandı?
Aslında gördüğünün BİR olduğunu nasıl unuttu, ne zaman?!
Benim kanımı, canımı ona tercih edeceğimi mi düşündü?
O aynadan yansıyan olmak istemedi mi, BÜTÜNü görmedi mi?

Sanılmasın ki ben kendimi, BİZi mükemmel görüyorum...
HAYIR! hiç böyle bir yanılgıya düşmedim ama yaşanılanları gördüm...
Evlat nasıl ayırt edilir gördüm...
Kalp ağrısını gördüm, o ayrı düşürülen evladın kalp ağrısını...
O evladın düşüşünü gördüm... ve onu kaldırmaya çalışan eşini...
O eşin “Herşeye rağmen onlar senin ailen” deyip, barıştırmaya çalışmasını...

Ve tekrar gördüm... aynı şeylerin tekrarını...

Tüm bunlara rağmen, o değerli varlıkların yaşadıklarına nasıl bizi ortak etmediklerini...

Şimdi anlayorum ki, aynanın diğer tarafı, o aynaya bakarken beni görmemiş...
Beni ayrı sanmış... Beni kendinden sanmış...

AYNA AYNA... Şimdi diyorum ki sana...

Seni atması hiç zor değil...
Eğer varsan orada, o kin dolu gözlerle baktığın sana bakmamı istediği için, yaşananları o istedi diye yok saydığım için, ona saygı duyduğum için...

Ve diyorum ki sana... Biraz olsun AYNA olmaktan vazgeç. Vazgeç ki asıl AYNAnın o olduğunu anla... Anla ki ona bakarken bakışların güzelleşsin, gülüşün aydınlansın...

Ve o zaman diyeyim ki ben de sana:
AYNA AYNA SÖYLE BANA...
Söyle, var mı SENden güzeli bu dünyada?!

Photo by Devianart

7 Eylül 2010 Salı

Kısa Kısa...

Ev toparlamalarımız hala devam ediyor.

Aslına bakarsanız sadece bir oda şu an çok dağınık vaziyette o da yıkanacak eşyalarla dolu olduğu için. Terastaki çoğu ıvır zıvır çöpe gitti, atılmayacak olanlar için yerleştirme planları başladı. Bayram sonrası bir de masa koyduk mu terasa, değmeyin keyfimize :)



Mutfağın tadilatı bitti. Çok güzel oldu, baktıkça keyif alıyorum. Eski buzdolabı da sahibine gidince, tam manasıyla yerleştirme işine el atacağım. Nedense fazlalıklar varken, düzenleme yaparsam güzel olmayacak, bir şeyleri unutacakmışım gibi geliyor.


Evde bakmaktan keyif aldığım sadece mutfak değil. Küçük küçük bir sürü ayrıntı var. Zamanla daha da güzel olacak, eminim :)
Çok sevdim ben bu evi, çok!


Çok sevdiğim, çok değer verdiğim bir arkadaşım Fransa’ya yerleşmişti. Bir aylığına geldi, İstanbul’da şimdi. Onu o kadar özlemişim ki. Görmek çok iyi geldi. MS rahatsızlığı ilerlemiş ama hala hayata tutunmaya çalışması takdire şayan. Kendisine zarar veren herşeyi çöpe atmaya kararlı görünüyor. Allah yardımcısı olsun. Umarım bu kararlılığını hiç bir zaman kaybetmez...



Bizim bücürle evde kavga kıyametiz şu aralar. Kendisi hiç bir şekilde söz dinlememe ustası kesilmiş durumda. Bu yüzden evde sürekli bir gürültü söz konusu ben işten geldikten sonra. Muhtemeldir ki komşularımız “YANDIK” diyordur :) Beyimizin artık bir odası olduğu için, 3 yaşından sonra, söz dinlemezse ya da ağlarsa avaz avaz, odasına kapatma cezası vermeye başladım. Başlamasına başladım ama dayanması ne zor kardeşim, yapan nasıl yapıyor, nasıl dayanıyor?... O içeride ağlıyor, ben kapıda ağlıyorum. Hele “Anne, ben şimdi ne yapıcammmm? Yanıma gel, yoooluuurrr!” dedikçe, kalbim sıkışıyor resmen :(
Allah’ım sen bana dayanma gücü ver, yoooluurrrr!



Bunun dışında evde aslında çok iyi. Odasına aşık resmen, çok sevdi. Geçen akşam beni odasına davet bile etti :)
“Anne, ben odama gidiyorum, sen de gelmek ister misin?”



Bu hafta dayısı bizde. Onun mutluluğu da cabası tabii.
Dayısı çantasını onun odasına koymuş.
Dün akşam, çantanın başında durmuş “Ben şimdi bunu nereye koysam acaba?” diye kendi kendine söyleniyordu.
Dursun işte oğlum, niye kaldırıyorsun?” dedim
Hiç güzel durmuyor anne burda, baksana” dedi ve çantayı aldığı gibi bizim odaya götürdü! :P


Normalde banyo yapmayı çok sever. Yeni evimizde artık bir küvetimiz var. Küvetin içine girmek istemez, yıkamak sorun olur diye endişeleniyordum. Ben de küvetin içine küvetini koydum, bir sürü de oyuncakla doldurdum. “Bak ne güzel hazırladım suyunu, hadi yıkanalım” dedim. Güle oynaya yıkandı. Bunu da böylece atlatmış olduk. O kadar keyif aldı ki bu şekilde yıkanmaktan, sudan çıkartmak sorun oldu, doğal olarak elleri ayakları buruştu. Ellerine ayaklarına bakıp “Anne bak ellerim, ayaklarım çürümüş, eskimiş” deyip durdu :)


Şimdilik bizden bu kadar. Artık bayramdan sonra görüşebiliriz sanırım ancak. Bu yüzden hepinize MUTLU, HUZURLU, KEYİF DOLU BAYRAMLAR dilerim.

Bayramda bir yerlere gidecekseniz, dönüşünüzü OY vermeye ayarlamayı sakın ama sakın ihmal etmeyin olur mu? :)

Hadi BIY BIY BIY! :))))

Not: Biz bayramda Sakarya Karasu'dayız. Yolu oraya düşecekleri mutlaka beklerim :)