25 Mart 2011 Cuma

Bu da benden...

Blogların keyfe keder, bir kapanıp bir açılabileceğini,

İleri demokrasi nidaları altında, basılmamış kitaplara el konulabileceğini, yayınlanmasının yasaklanabileceğini, yetmeyip tüm kopyalarının imha edilebileceğini,

Oğlumun ve tüm çocuklarımızın geleceği adına artık endişelerimin fazlasıyla arttığını,

Yine de içimde bir yerlerde umudumun hiç sönmeyeceğini,

Neyseki güzel bücürümün artık kendine ait fikirleri ve
bunları dile getirecek kelimeleri olduğunu
"Bugün uyandığımda güneş vardı anne. Ne kadar güzel bir gün dedim kendi kendime...",

Kitap aşkımın onca araya rağmen hiç bitmeyeceğini,
bir başlayınca kitapların ardı arkasının kesilmeyeceğini,

Favori kitabımın "Koku" olmasına rağmen favori yazarımın P.Coelho olduğunu,

Nisan'ın önce 8ini, sonra 10unu heyecanla beklediğimi,

Yeni enerjilerin beni canlandırdığını,

Kendim için bir şeyler yapmış olmamın huzur verdiğini...

Gördüm, duydum, anladım...

Not: Gelecek ve umutla ilgili yazdıklarımın görselleri bana aittir. Diğerleri internetten...

18 Mart 2011 Cuma

Düşkünüm sana


Aslında birşey yoktu çok fazla yazacak. Günlük rutinler, bildiğiniz...
Şaşılası, gülünesi diyaloglar...

Ama son günlerde yine, yeni, yeniden düşkünleşti bana...

Sabahları 6.30 civarı uyanıp “Biraz benimle uyur musun?” diyor.

Artık beni işe uğurlamak istiyor; “Madem gideceksin, seni giyinirken izleyeyim, asansörünü ben çağırayım.”

Uyuyorsa, doğal olarak kıyamıyorum uyandırmaya ama bu sefer neden beni uyandırmadan gitti annem diye ağlıyor. Telefonda susturmaya çalışıyorum...

Her telefon konuşmamızda muhakkak “Patrondan izin aldın mı? Yarın beraber kahvaltı edecek miyiz?” diye soruyor. Cuma günü gelmemişse, işlerimin daha bitmediğini söylüyorum. Artık kanıksanmış, kabullenilmiş bir “Peki” çıkıyor ağzından. Telefon konuşmalarını uzatmaya çalışıyor. Kapatmam gerektiğini söylediğimde “Ama anne benim anlatacaklarım daha bitmedi ki!” diyor, sürekli aynı şeyleri tekrarlıyor olmasına rağmen...


Akşamları beni, bir köşeye büzülmüş, yüzünü ellerinin arasına almış bir şekilde karşılıyor. Benim onun yanına gitmemi, kucağıma almamı, “Kuzuummm, gel bir öpeyim, çok özledim seni” dememi bekliyor. Bir kaç dakikalığına birbirimize sarılmış bir şekilde oturuyoruz. Her akşam bir ayin gibi...

Hastalanması düşüncesinden bile ne kadar tedirgin olduğumu farketti. İlgimi çekmek istediğinde öksürüyormuş gibi yapıyor. Bazen o kadar sahici oluyor ki, gerçekten tedirgin oluyorum...

Ve...

Son iki gündür çişini kaçırmaya başladı altına... Çişini son ana kadar tutuyor diye son günlerde çok tutmamasını, bunun kendisini hasta edeceğini anlatmamıza rağmen... Buna mı tepki gösteriyor yoksa bana mı bilemiyorum...

Tek bildiğim,  çalışma isteğim ve gerekliliğimle, çocuğumu evde bırakıyor olmanın vicdan azabının çatışmasının son günlerde daha ayyuka çıktığı...

Biri içimdeki sesleri sustursun...

17 Mart 2011 Perşembe

14 Mart 2011 Pazartesi

Aynı senin gibi...

Bu hafta sonu...
Çıktık, gezdik, bizimki kudurdu...
Yani, güzel havanın hakkını verdik.

Yani, bu hafta çok fazla anlatacak bir şey yok...

Yani...
şundan başka;

Babaaaaaa, bak göbeğime, kocaman (bir yandan pat pat vuruyor).
Aynı seninki gibi!!!



10 Mart 2011 Perşembe

Ben bu aralar

Ne kadar yorucu olsa da çocuklarla geçirilen bir günün keyfinin başka olduğunu,

Bir yere çıkamadığımız bir günü, sevgi sözcükleriyle doldurabileceğimizi,
“Annecim, ben seni çoookkk seviyorummm” “Anne gel sana bir sarılayım!”
“Annecim, ne tatlısın sennn!” Gel de erime, bitme işte...

Oynaşırken hafiften bile olsa çarpan parmağın, o narin dudaklarda botox etkisi yaratabileceğini,

Silinen antrenin buzdan hallice kayganlaştığını,

Eğer o sırada baba oğul oynuyorlarsa babanın küçük çaplı bir uçuş yaşayabileceğini,

Bu uçuşun korkusuna küçük bücürün avaz avaz ağlayabileceğini,

Herkesin babayı unutup, onun başına üşüşebileceğini,

Hiç ilgi göstermediğini sandığımız yapbozu bir çırpıda yapabildiğini
ve artık yenisini istediğini,



İşe gitmemi artık kanıksadığını ama yine de bana karşı kullandığını,
“Ama anne sen işe gidince ben çok üzülüyorum”

Kullanmasının sebebinin aslında rüşvete dayandığını,
“Bak istersen sen çağır asansörü, hem akşama gelirken sana hamur da getiririm ne dersin?” “Tamaammm, olur o zaman, git!”

İşine gelmeyen şeyler için bahanesinin hazır olduğunu,
“Babanem telefona gelemez anne, top oynuyor şimdi o!”

Sokağımızdan her akşam 22.00-23.00 saatleri arasında bozacının geçtiğini,

BOZAAAA diye çığıran sesin bana Piyerloti’yi (Sultanahmet) hatırlattığını

Gördüm, öğrendim, anladım...

Piyerloti Caddesi fotoğrafı buradan alınmıştır

8 Mart 2011 Salı

Hem sosyal, hem asosyal

Benim oğlan bi acayip! Gerçekten...

Hem çok sosyal, bir o kadar da asosyal bir çocuk...

Cumartesi günü namı değer gelinimiz Yaz’la buluştuk.


APlus Deniz’in dediği kadar çocuk dostu bir mekan gerçekten. Yemek katında çocuklar için hem jetonlu hem de özel oyun alanları var. Özel oyun alanı dediğim yer bildiğiniz oyun parkı. Kaydıraklar, trambolinler, top havuzu... Bırakıyorsunuz çocuğunuzu, eğitimli, güler yüzlü ablalarla birlikte günlerini gün ediyorlar.

Ama bizim bücür ne yaptı? “Girmiicemmm, bana ne girmiiicemmmm!” diye tutturdu. Canım bebeğim Yaz da “Tibet girmezse ben de girmem!” diye tutturdu. Biz kahve  ve sohbet hayalleri kuran iki anne, hayal kırıklığı içinde jetonlu oyun alanına gitmek zorunda kaldık. Neyseki orada güzel eğlendiler. Onlar eğlendiler ama bizim (özellikle de sabahtan beri orada olan Deniz’in) pili bitti.


Neyseki beyefendiyi ve Yaz’ı ikna ettikte kahve içmeye inebildik. Aslında sadece Tibet’i ikna etmek yetti desem daha doğru olur. Maşallah Yazcım zaten o kadar uyumlu ve sosyal bir çocuk ki onu ikna etmeye pek de gerek kalmıyor. Başta pek oralı olmadılarsa da güya kahve (sıcak çikolata) ve çikolatalı pastayı görünce keyifleri yerine geldi. Yaz’ın araya serpiştirdiği dans ortama damgasını vurdu :)


O güne mahsus APlus’a çocuklar için golf alanı kurmuşlardı. Bizim afacanlar bir de golf oynadılar ki görülmeye değerdi. Meğer Tibet’in golfe bayaa ilgisi ve becerisi varmışta haberimiz yokmuş :) döktürdü desem abartmış olmam, gizli gizli gurur duydum oğlumla :) çok pahalı bir spor olmayaydı, ahhh ahhhh :P


Yaz’la Tibet’in el ele yürümeleri, birbirlerini koruma çabaları (Yaz gel üşüyeceksin, Tibet gel bak sana göstereyim nereden gideceğimizi...), birbirlerine sevgi sözcükleri anlatılmaz yaşanırsa da aralarında geçen şu diyaloğu yazmadan geçemeyeceğim :

Yaz: Tibet ben seni çok seviyorum
bir yandan Tibet’e sarılmaya çalışıyor
Tibet : Ben de seni çok seviyorum
bunu söylerken Yaz’a değil benim ayağıma sarılmış vaziyette, kafa önde, yandan yandan Yaz’a bakmakta. Yaz haliyle niye bana sarılmıyor şaşkınlığı yaşamakta
Ben : Yazcım, utanıyor o yüzden sana sarılamıyor canım
teselli etme çabalarım :P
Yaz : Tibetttt, utanıcak bişii yok kiii, sarılabilirsinnnn!
bunu söylerken bir elini Tibet’in sırtına koymuş, sıvazlıyordu :)

4 Mart 2011 Cuma

Okumayı seviyorum

Bloglar kapandı kapanacak derken, arada kaynamış çok güzel bir blog ödülüm var benim.
Yıldızım Kelebeğim ve Sedacım verdiler...

Okuması en keyifli blog ödülü...

Ne kadar güzel bir ödül di mi ama?

Ben de bütün bloglara gitsin istiyorum bu ödül ama son dönemde keşfettiğim iki blog var ki onları ayrıca belirtmek istiyorum...

Aslısın ve Syrakusa...

Lütfen kabul edin ;)

3 Mart 2011 Perşembe

ASİ ile BEZGİN


Blog yazmaya başladığım ilk zamanlarda çok heyecanlı ve istekliydim. Hele ki bir de izleyiciler olduğunu, bu izleyicilerin yorum bıraktıklarını gördükçe istek ve hevesim artıyordu. Kendi çapımda döktürüyordum resmen :)

Ama zaman geçtikçe bu heves, bu istek, o ilham perisi gitti. Nedensiz bir keyifsizlik düştü üstüme. Yazılarıma da yansıdı bu durum. Üstelik Tibet gittikçe büyümekte, büyüdükçe paylaşımlarımız artmakta, her geçen gün bir öncekinden daha hayret verici diyaloglarımız olmasına rağmen...

Aslında daha çok ve daha istekli yazmam gerekirken...

Eğer bu bloğu oğlum için açmamış olsam belki de çoktan kapatmış olabilirdim.
Şimdi bir de bu blogların kapatılması durumu üstüne tuz biber ekti...

Bu da geçer elbet deyip, belki de bu kapatılma durumunu bir blog tatili olarak geçirmeye çalışabilirim.

Gerçi, şimdi inadına yazasım var ama... :)

İçimdeki asiyle bezgin sıkı çatışma halindeler...

Sonuç: gördüğünüz gibi ASİ kazandı.
Manalı, manasız bu yazı döküldü.

Ben 68 kuşağından olmalıymışım...

Bir dönem merak saldığım fotoğraf çalışmalarımdan biri.
Yazıya uydu sanırım. Modelim de kardeşim olur :)

2 Mart 2011 Çarşamba

Hamili kart yakinimdir...

Hayatımıza giren her insanın bize kattığı renkler olduğuna inanırım. Bu renkler hislerimizle doğru orantılı olarak değişir.

Size sıcaklık veren insanların kattığı renklerde sıcaktır. Kırmızı, turuncu, sarı...
Huzur verenler yeşil ve tonları, dinginlik mavi....

Bir rengin sizde uyandırdığı duyguyla insanları ilişkilendirdiniz mi hiç?

Kendimle ciddi olarak sıkıntılı olduğum dönemlerde hayatıma giren biri var benim. Kendime bir yol gösteren, bir öğretmen istediğim, “lütfen karşıma çıksın” diye dua ettiğim bir zamanda buldu beni Çiğdem.

Kendisiyle hiç yüzyüze gelmemiş olmamıza rağmen, sesinin sıcaklığıyla huzur bulmuşumdur. Onun bendeki rengi o yüzden yeşildir.
Ondan çok şey öğrendim...

Çiğdem şimdi bir kitap çıkardı. Sesinin yazıya döküldüğü, dokunuşunu kitabına bulaştırdığı, size göründüğünüzden daha fazla olduğunuzu hatırlattığı...


Tavsiye ederim...

Sonra Köker kardeşlerim var... Sanırım onlarla MOR renginin bereketini keşfediyorum en çok ve tüm renklerin bilgeliğini...
Bilmem biliyor musunuz? Deniz’in açtığı, beraber birşeyler katmaya çalıştığımız bir bloğumuz var.

Dilerseniz sizin de katkıda bulunabileceğiniz, anneliğe dair ne ararsanız bulabileceğiniz...

Tavsiye ederim...

Sonra ışık hızıyla hayatıma giren bir arkadaşım var. Esra.
Her renk var onda! Hızın kendisinde barındırdığı tüm renkler :)
Ben de hakkını verdim bu hızın ve onun ışık hızıyla blog açmasına ön ayak oldum.
ESRA YAZIYOR çok samimi, çok içten, çok sıcak bir blog...

Tavsiye ederim...


Bir komşu var ki bende, yaptığı pastaların kurabiyelerin görünüşüne de tadına da doyum olmaz! Serap'ın yapamayacağı bir şekil var mı pasta diyarında bilemiyorum, harikalar yaratıyor resmen! :)


Tavsiye ederim...

Ve hazır başlamışken son bir tavsiye daha...

Eğer sizlerde Şehir Fırsatları’ndan faydalanıyorsanız, tüm indirimleri bir arada bulabileceğiniz bir site açıldı. Henüz çok yeniler ama gelecekleri çok parlak.

Tavsiye ederim...

1 Mart 2011 Salı

Yapma!

Yapma kardeşim, yapma!!!

Her şeyin fazlası zarar, abartma!!!