28 Haziran 2011 Salı

Piknik

Blog, kreş, arkadaş vesilesi çerçevesiyle biraraya gelmiş 4 farklı insan ve onların çocukları ve hatta eşleri güzel bir uyum yakalamayı başarmışsa, istersiniz ki bu dostluk daim olsun.


Cumartesi günü ben çok keyifliydim, Tibet çok keyifliydi ve eşim de öyle…



Gecikmeli kutlanan Nadir Serhan’ın yaşgününü, kendi yaşgünüymüş gibi sahiplenecek kadar rahattı Tibet. Nadir Serhan bu duruma fazlasıyla anlayış gösterdi sağolsun :)


Günlerdir sayıkladığı Yaz’a doydu, babasıyla arayı sıkı tuttu.


Gitmeye yakın utangaçlığından sıyrılan Yağmur ve Baran’la istop öğrendi.


Eve dönmek istemedi.




Ben dayının meşhur ıslak kekinden tadamadıysam da, arkadaşlarımla olmanın verdiği mutluluğun tadı hala damağımda.



Iyi ki bir araya gelmişiz…

23 Haziran 2011 Perşembe

Unutulmadan...

Bu aralar elim pek gitmiyor yazmaya.

Yorgun uyanıyorum her sabah. Geceleri bacaklarımın ağrısından uykuya geçmem zaman alıyor. Üstüne Tibet gece 1-2 kere uyandı mı, sabah kendime gelmem neredeyse saatler alıyor...

Bahar yorgunluğu mu, yaz yorgunluğu mu bilemiyorum ama böyle devam ederse doktor yolları kesin bana...

Unutmadan iki diyaloğu girmeliyim buraya, hafızamdan silinmeden kayıtlara alınmalı hemen...


Akşam komşudayız:

V: Tibettt, manitan var mı bakiim senin?
A: Manitadan anlamaz o V...
V: Tibetcim, kız arkadaşın var mı, sevgilin?
T: Yook (utangaç utangaç yere bakıyor bu arada) ama çok özel bir arkadaşım var benim; Yazzzz!

İç ses: Canım oğlum benim, sevdiğini dillere sakız etmiyor bak, aferimmm :)

******************************

T: Anne, sen Mustafa'ya aşık oldun, Mustafa'da sana aşık oldu, sonra evlendiniz di mi?
A: Evet oğlum.
T: Ben de büyüyünce Yaz'la evlenicem.

İç ses: Ondan artık şüphemiz yok zaten bebeğim. Umalım ki, büyüyünce de böyle düşün...

******************************
Hafta sonu amcadayız, yengemiz Tibet seviyor diye kısır yapmış. Beyefendi bilgisayarın başından kalkmayı başarıp, mutfağa yengenin yanına gidiyor:

Şimdi kısırımı alabilir miyim lütfen?!!!

******************************
Akşamlardan birinde, artık yatma vakti gelmiştir.

A: Hadi oğlum, herkese iyi geceler de, yatalım artık.
T: İyi geceleerrrr.
B: Gel de gitmeden bir öpeyim seni.
T: Dur o zaman Süpercan’dan Tibet’e dönüşeyim!

20 Haziran 2011 Pazartesi

Bir Cumartesi ki... bu kadar olur...

Cumartesi günümüz bol programlı bir gündü.
Bücür özledi diye  gündüz amcalara gidilecek, akşama ananeye bırakılacak, oradan Burcu ve Can’la buluşulacak, oradan eşim beni Tibet’in yanına ananeye bırakacak ve kendisi avcı grubuyla buluşmaya Sarıyer’e devam edecekti.


Planlar uygulamaya koyuldu. Amcalara gidildi, bücür orada bilgisayara ve oyuna doydu. Oradan ananeye geçildi, biraz oturuldu, sonra anne baba kalktı ve arkadaşlarıyla buluşmaya Taksim’e gitti.

Gece güzel başladı. Zaten Burcu’yla gecenin kötü geçmesi mümkün olamazdı. Tanıyan bilir :) Burcu’nun eşine de söyledim “Sen bu kadınla yaşlanmazsın!” diye. Burcu o kadar enerji dolu ki, yakınındakilere bulaştırmaması mümkün değil :)

Gece güzel güzel devam ederken, bir telefonla suratımız allak bullak oldu. Bücür düşmüş, kafasını vurmuş dolabın köşesine. Kardeşim önce haber vermeyeyim demiş ama bizimki ısrarla uyumak isteyince panik olmuş “Ne olur ne olmaz gelin.” dedi. Apar topar kalktık. Telefonda konuştuk Tibet’le biraz içimiz rahatladı ama yine de kalbimizin çarpıntısını durdurabilene aşkolsun. Vardık eve, hiç çıkmadan yukarı, kaptığımız gibi Tibet’i doğru hastaneye gittik.

Bücürün keyfi yerinde, bir şeyi yok görünürde ama içimiz rahat etsin istedik. Zaten doktorda “Bir şeyi yok, rahat olun.” dedi.


Sizlerin de aklında bulunsun; böyle durumlarda önemli olan ilk iki saat (bunu biliyorduk neyseki). Önce gözlem yapıyorsunuz, bir sorun olduğunu gösteren en belirgin durum fışkırtır gibi kusmasıymış. Onun haricinde hareketlerinde bir anormallik var mı, kurduğu cümleler mantıklı mı, düzgün yürüyor mu bunlara dikkat ediyorsunuz. İki saati atlattıktan sonra, 8 saat daha gözlem yapıyorsunuz. Bizim olay akşam saatlerinde vukuu bulduğu için biz 2-3 saatte bir uyandırdık. Konuşturmaya çalıştık. Mantıksız bir durum var mı gözlemledik.

Onların canı bir acıyor belki ama bizimki kaç katı acıyor bilemiyorum. Öldüm öldüm dirildim onu iyi görene kadar. Bir süre o kalp çarpıntımı durduramadım iyi olduğundan emin olduktan sonra bile.

Çok şükür gayet iyi. Hala gelecek planlarında Yaz’la evlenmek yatıyor, içimiz çok rahat o yüzden :)

Allah hepsine sağlık, sıhhat versin...

Not: Meğer aynı akşam Rüzgar’da düşmüş merdivenlerden, annesi telaşlandırmamak için haber vermemiş Burcu’ya... Tekrar geçmiş olsun Burcucum, nazar çıktı evlatlarımızdan diyelim...

İkinci not: Can yaşgünün kutlu olsun, yarım kaldı kutlama ama borcumuz olsun :)


Üçüncü not: Burcu, dövmen süper olmuş şekerim ;)

Son not: Küçücüğüm, miniciğim, boncuk gözlüm... Kutlu, mutlu olsun yaşgünün, hep gülsün yüzün... İyi ki doğdun, nice sağlıklı, güzel yılların olsun inşallah...

15 Haziran 2011 Çarşamba

Ahhh ahhh!!!

Anne Sözü'nde Babalar günü yarışması var. Yine cümle tamamlıyoruz.
Anne Sözü'nden aynen aktarıyorum:

Hani hep dertleşiriz ya,
"keşke, küçüğümün babası biraz daha bilmem ne olsa..."
"keşke, babası biraz daha şöyle davransa..."
"keşke, babası benim için bıdı bıdı yapsa."
gibi.

Babalar gününden önce onlara ne mesaj vermek isterdiniz.
Cuma gününe kadar hadi dökün içinizi, tamamlayın cümlemizi.
deniz_koker@yahoo.com'a yollayın.

"Keşke, babası.............."


Benim cümlem mi?
  Keşke babası, uykusuz gecelerimin ortağı olsa!

Hadi bakalım, sıra sizde ;)

13 Haziran 2011 Pazartesi

Süper Can ve maceraları

Artık ismini soran herkese “Süper Can” diye cevap verdiğinden dolayı, Prensimize bir süre bu isimle hitap edilecektir. Bilginize sunulur.


1
  Trafikte yol alınmaktadır. Malum İstanbul trafiğinde önünüze neler çıkacağı bilinmez. Haklı bir sebeple kızan babanın ağzından dökülenleri kulağı duymaz:
"Önüne baksana hayvanoğlu hayvan!!!"

Anne anında irkilir ama iş işten geçmiştir. Süper Can’dan şu sözler dökülür:
"Baba, hayvanlar bahçede olur, yolda olmaz ki!"

2
 
Son günlerde Süper Can kızdığı zaman genel olarak şu cümleleri kurmaktadır:
"Anne işe git sen, bir daha da gelme. Söyle babama o da gelmesin. Babanemle ananem de gelmesin. Ben kendi başıma yaşarım burda!"

3
Belli ki özledi arkadaşlarını. Son günlerde Yaz ve Yağmur diye sayıklar oldu...
“Hani Yağmur’lara gitmiştik ya anne? Hani dans etmiştik, şarkılar söylemiştik Yaz’la. Hani Yağmur’un oyuncaklarıyla oynamıştık. Ne güzeldi di miii?”

4
Babasıyla yaptığı erkek erkeğe konuşma neticesinde, benimle değil Yaz’la evlenmeye karar verdi büyüyünce. Beraber gidip bowling oynayacaklarmış. Yaz’la ikisi büyük topları alıp, atacaklarmış. Zaten Yaz’da annesiyle gidip oynuyormuş bowling, çok iyi oyuncuymuş.

5
Çekingen sandığım oğlumun hiçte öyle olmadığını gözlemliyorum son günlerde. Girdiği her ortamda gözüne birini kestirip, onunla muhabbet kuruyor.
Cumartesi günü kuaföre gittik beraber. Genç bir kızdan sakız istedi, bir diğerinden kendi açıp karıştıramadığı yerleri açtırıp, karıştırttı, kuaföre ültimatomlar verdi:
“Annemin saçını kurutmaaa!” ya da
“Niye bu televizyonun sesini bu kadar açtınız, başka bir şey duyamaz oldummm!”
Bakkala gidip tekrar dönen bir kıza söylediği en can alıcı noktaydı, üzülsem mi gülsem mi bilemedim:
“Niye sen bir gelip bir gidiyorsun? Ya gel ya da git!”

6
Yine klasiklerimizden biri olan Çilek Mağazası’na girildi. Doğruca satış temsilcisine gidildi ve “Arabalı yatak ucuzladı mı acaba? Ucuzladıysa alıcaz da!” denildi. Yatağın ışıklarının yakılması istendi, anahtar satış temsilcisinden resmen gasp edildi ve “Lütfen arabanın ışıkları açık kalsın artık, kapatıp durmayın!” diye ültimatom verildi.

7
Yaz gelmesinden kaynaklı mıdır nedir bilinmez, geceleri çok uyanmaya başladı. Zaten bir kere uyanıp süt isterdi, şimdi her seferinde ister oldu. Anne de “Yeter ama, uykusuzluğun dibine vurdum artık!” diye posta koydu. “Yatmadan önce zaten içiyorsun, sabahları da kalkmadan önce içiyorsun, geceleri artık sadece bir kere süt içebilirsin. Artık kocaman adam oldun, hatta geceleri hiç süt içmemelisin!”
Her uyanışında deneme atışı yapan Süper Can annesinin kararlılığı karşısında daha fazla dayanamayıp, durumu kabullendi. Sabahın ilk ışıklarıyla anne odaya davet edilip, kendisine soruldu:
"Şimdi ne yapma zamanı anne?"
"Ne yapma zamanıymış beyefendi?"
"Artık süt yapma zamanı, süüütt! Hadi bana süt getirrr!"

Karikatürler karikatur.me sayfasından alınmıştır.

9 Haziran 2011 Perşembe

Prenses

Bu aralar ben prensesim o prens...

Beni beğendiğini artık böyle dile getiriyor:

Annecim aynı prenses gibi olmuşsun, çok güzelsin.” ya da

Anne sen prenses mi oldun, ne güzel olmuşsun.

Büyüyünce o prens olacakmış, ben prenses ve biz evlenecekmişiz.

Ben senin annenim, benimle evlenemezsin. İlla bir şey olmam gerekiyorsa ben kraliçe olurum, sen de bir prenses bulur evlenirsin.” diyorum.
(bunları söylerken maksadım kendimi kraliçe yapmak aslında aramızda kalsın...)

Olmazmış, evlenemezsek bile ben prenses olabilirmişim, kraliçe olamazmışım.


Yeter ki sen beni hep prenses olarak gör bebeğim, bence mahsuru yok.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Süper Can neden kahvaltı etmez?

1. Hafta sonu klasik bowling oynamaya gidilir. Annenin bowlingten önce mağazanın birinde işi vardır. Anne giyinme odasında meşgulken, bücürü de satış elemanını oyalamakla meşguldür.

MT: Ne tatlısın, adın ne senin?
TBT: Tibet ama ben arada bir Süper Can da olabiliyorum.
MT: ??? Nasıl? ismin ne yani senin şimdi?
TBT: Tibet dedim ya! Ama istediğim zaman Süper Can'a dönüşebiliyorum! (sesi çok gururlu çıkmaktadır bu esnada)
MT: hımmm.... (anlamıyorlar oğlumu, anlamıyorlarrrr!)


2. Kahvaltısını etmediği için babanesi annesine bücürü şikayet etmiştir.

ANA: Oğlum neden kahvaltını etmiyorsun?
TBT: Karnımdakileri dinlendiriyorum anne.
ANA: Ama bir şey yememişsin, önce yemen lazım ki, midendekiler dinlensin.
TBT: Var anne karnımda bişii.
ANA: Ne var?
TBT: Bir tane zeytin var.
ANA: Bir tane zeytin niye yalnız dinlensin oğlum yanına peynir, yumurta gönder bari de arkadaşlarıyla dinlensin! (ne akıllı anneyim ama! zeka pırıltıları sergiliyorum resmen!)
TBT: Gerek yok anne, o yanına kimseyi istemiyor!

1 Haziran 2011 Çarşamba

Yaş durumları

Yaş konusunda ilginç özelliklerim vardır benim.
Ben her yaşgünümde pek bir coşkulu olurum. Şu yaşımda bile hala öyle :)

Hiç yaşımı söylemekten çekinmedim ve ben çoğunluk gibi 18 yaşımı değil, 21 yaşımı bir hevesle beklemiştim. Büyük ihtimalle sebebi küçük yaşlardayken karşı komşu kızlarımızın 21 yaşında ve güzel olmalarıydı. 21 yaşıma gelince bir şey olmadı ama ben mutluydum kendi çapımda.

25 yaşıma hiç unutamayacağım kadar güzel bir organizasyonla girdim. Bütün kızlar da erkeklerde bir düğüne gider gibi giyindik karar alıp. O dönemin ünlü bir meyhanesine gittik, ismini hatırlayamıyorum şimdi (Aylinim sen hatırlarsın). Orada bir güzel kurtlarımızı döküp, arkasından o süslü püslü kıyafetlerle bir rock bara gidip Orhan Gencebay şarkılarının rock versiyonlarıyla sabaha kadar coşmuştuk.

30umu da pek bir hevesle beklemiştim. 25teki kadar görkemli olmasa da güzel güzel kutlamıştık, kız kıza. Severim kız kıza kutlamaları ben. Hem coşkulu hem de daha özgür oluyorsun ;)

30lu yaşları sevdim, hala da seviyorum. Bu dönem çok güzel arkadaşlarım oldu, özellikle şu anda çalıştığım işyerindekilerin yeri ayrı. Evlendim ve en önemlisi anne oldum... Blogu keşfettim. Güzel arkadaşlarıma yenilerini ekledim. Çok şükür...

Bugün itibariyle 4 yaşına gelmek üzere olan bir oğlum var :) Çok şükür.
Yakışıklı, gözleri hala sevgi dolu bakan bir eşim, yorsa da sevdiğim bir işim, canım ailem, akrabalarım, arkadaşlarım, sevdiklerim var, çok şükür. Artık bizim dediğimiz bir evimiz var çok şükür ve hepimiz sağlıklıyız ÇOK ŞÜKÜR!

Bu sene kendime 2 yıldır isteyip cesaret edemediğim şu hediyeyi verdim.
Çok mutluyum bu yüzden :)


40 yaşımı da heyecanla bekleyen ben, özel kutlama planları yapıyorum Aylinimle beraber. Kısmetse seneye yurt dışına gideceğiz 40ımızı kutlamak için, hayırlısıyla. E 40 yaşın hakkını vermek lazım di mi ama? :D

Ama şimdi 39 zamanı, önce onun hakkını vermek lazım.

Şükürlerle dolu, mutlu, huzurlu, sağlıklı, bereketli yıllar olsun bana :)

Bu sene kendime bir yaşgünü şarkısı seçemedim bir türlü. Hadi bu sefer benim için siz seçin :)