27 Eylül 2012 Perşembe

Kim hazır?


Aslında bu anaokulu meselesi çocuktan ziyade annenin sınavı. Yani en azından benim için öyle.

Konuya benim gözümden şöyle bir bakış atalım mesela:

Sabah, bücür uyandırılır.
Sabah hali işte, bazen kolay, bazen zor bir süreçtir bu. Sabah huysuzlukları bertaraf edilmeye, üstü giydirilmeye, ağzına bir şeyler tıkıştırılmaya, dişler fırçalanmaya, yüz yıkanmaya, saç taranmaya çalışılır, her biri için ayrı bir enerji harcamak gerekir.
Sabahları kendi giyimi için taş çatlasın 5 dakika ayıran, çoğu zaman makyaj bile yapmayan, kahvaltı etmeden evden çıkan bir kadın için bu zor bir süreç arkadaş!


Aslına bakarsanız, itiraf ediyorum bu işin yine de kolay tarafı... İlk okul deneyimi olmasına rağmen, durumunu gittikçe kabullenen bir çocuğa bir şeyleri yaptırmak, zaman içinde basitleşiyor. Artık aynı çabaları harcamam gerekmiyor ki; iki haftalık bir zaman dilimi için gayet iyi bir ilerleme bu...

Asıl sorun, ufaklıkla birlikte eve döndükten sonraki süreç.

Yemek yap. Yedir. Etrafı topla. Toz al. Süpür. Sil. Onunla oyna. Akşam yemeğini yap. Yedir. Sonra baba gelsin ona da yedir. Mutfağı topla. Ufaklıkla oyna. Ufaklığın ve babanın arkasını topla. Ufaklığı uyumaya ikna et. Yatır. Onunla birlikte uyumamaya çalış. Kalk. Koltuğun üzerinde sızmış babayı uyandırıp, yatağına yatırmaya ikna et. Etrafı topla. Tvyi kapa. Son kontrolleri yap. Yat.

Kalk...........


Diyeceksiniz ki; normalde yapmıyor musun tüm bunları?
Yapıyorum tabii ama hafta için annem bende olunca, çoğu şeyi o halletmiş oluyor, bana ufak tefek şeyler kalıyor ve hafta sonu bir kez iyi bir temizlik yapıyorum o kadar. Ama her gün olunca bu süreç, resmen bittim ve billah tükendim!

Yok hocam. Allah ev kadınlarına kolaylık versin. Ben almiim! :)

Notumsu: Ben evde olsam, alacağım kiloların haddi hesabı olmaz! Onu da anladığımdan beri, ev kadınlığından tümüyle istifa etmiş bulunmaktayım, kimse kusura bakmasın. :P

13 Eylül 2012 Perşembe

Mim'imi sevsinler!


Uzun zamandır mim yazmıyorum. Mimlenmediğimden değil. Bu aralar yazasım olmadığından... Farkındaysanız uzun zamandır hep kısa kısa yazıyorum zaten... Elbet geçer diyorum ama geçmiyor. Bloğa da kıyamıyorum, 3.senesini bitirdi 4’e doğru koşuyor artık. Kapatsan olmaz. İçimi dökmüşüm, oğlumu anlatmışım, dostlar edinmişim... Nasıl kıyarım?

Sevgili Supercellma’nın bu beni ikinci mimleyişi aslında. İlkini görmezden gelince bu sefer tehdit etmiş “Sıkıysa yapma!” demiş... Korktum yahu! :P Şaka bir tarafa aslında mimler burayı canlı tutmak için güzel bir bahane, yoksa Supercellma’dan ne korkucam! :P

Evet gelelim mim sorularına ;)

Günün nasıl geçti?
Günüm henüz geçmedi ama heyecanlı başladı ve sanırım çok keyifle bitecek.
İşyerinde 6 arkadaşla yaşgünlerimizi beraber kutlama geleneğimiz var. Bugün de bu arkadaşlarımdan birinin yaşgününü kutlamaya çıkıyoruz. O yüzden sabah, “Ne giysem acaba?” diye gardrobun çevresinde dört döndüm. Sonuçta spor bir kıyafet tercih ettim yine ama sanırım etek yerine pantolon giysem daha iyi olacaktı. Artık havalar soğudu ve bu akşam gideceğimiz mekanda bir bahçe restaurantı :(

İsim vermeden bahset.
Supercellma’mın söylediğine göre herkes bloglardan bahsetmiş ama ben isim vermeden işten bahsedeyim. Burada bir arkadaşım var ki; kendi işi yoğun olduğu zaman hep kendisinin en çok çalıştığını ve en iyisinin en vazgeçilmezinin kendisi olduğunu, her işi tek başına yaptığını, kimsenin ona yardımcı olmadığını bağırır durur ama nedense onun işi olmayıp bizlerden yoğun olanlar olduğu zaman hiç oralı olmaz, ver kardeşim yardımcı olayım demez... Böyle anlarda ister istemez gıcık oluyorum, elimde değil ama geçici şeyler bunlar, düzelirim yakında :)

Neden hep cam kenarı?
Eğer ön koltukta oturmuyorsan, güzelim manzaraları cam kenarından başka bir yerden seyretme şansın yok çünkü! ;)

Bugün kendin için ne yaptın?
Bugün değil ama geçen hafta sonu sevdiğim saç rengine ufak ufak geçişi sağlayacak ilk boyamı yaptırdım. Bu hafta başında da artık bakarken bile iğrendiğim ellerime bakım, tırnaklarıma manikür yaptırdım. Ohhh! iyi oldu :)

Twitter ana sayfanı aç. İlk gözüne takılan?
Önce kendi twitimi gördüm, yukarıda bahsettiğim konuyla alakalı takığım ya! “Kişi kendi işi çok başkasının ki yokken “mağdur”, kendi işi yok başkasının ki çokken “mağrur”dur!”
Sonra da Cüneyt Özdemir’in twiti gözüme takıldı: “Bir Çin atasözü de der ki ‘Bu devirde hiçbir şeyi çakmayacaksın kafaya..!’”

Bana demiş! ;)

Düşün ki; o bunu okuyacak!
Önce karar vermem lazım, kim bunu okuyacak...?
Veremedim yahu bir karar.
Onun yerine bir arkadaşımın geçenlerde yazdığı bir şiiri yazsam buraya. Çok beğendim de :)

Yorduğun için yoruldum.
İyi de oldu yorduğun.
Yoğruldum.
Şimdiyse, yorgunluğundan yoksunum.
Mutluyum...

Kahkaha atmana sebep olan karikatürler
O kadar çok var ki! Facebookta böyle bir albümüm var düşünün artık! :)




Klavyeye bakmadan bir şeyler yaz
Bu okuduğunuz tüm yazıyı zaten klavyeye bakmadan yazdım. Övünmek gibi olmasın 10 parmak daktilom vardır da benim :P

Bir cümle düşün, sonra kelimelerin yerlerini değiştirerek yaz.
Aslında onun aşk, değil heyecan bize yaşattığı sevdiğimiz.

CTRL+V yap!
http://www.youtube.com/watch?v=sIIK9Fb3U-c&feature=related
bu sizin için ;)

Bir mimin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Herkese saygılarrrr veee mimi beğenenleri mimledim. Yorum atanları illa ki mimledim ;)

10 Eylül 2012 Pazartesi

Hazırlık


Hazırdık!

Saçımızı kestirdik.


İki dirhem bir çekirdek giyinip, vesikalığımızı çektirdik.

Okuldan önce ne olur ne olmaz, vaktimiz olmaz belki diye,
klasik metro-tramvay yolculuğumuzu yaptık.


Ananeyi de ziyaret ettik, okulun ilk haftası gelmeyeceği için.

Fikren o kadar hazırdık ki; “Neden gidiyorsunuz? Kalın burada.” diyen dedeye
“Kalamayız, yarın okul başlıyor!” diye cevap verdik...


Biz hazır olmasına hazırdık ama...
Okul bizim kadar hazır değilmiş meğer...


Arayıp, “Kusura bakmayın, bu hafta açamayacağız!” dediler...

Ne yapalım... Kısmet...


Bizden okula bir hafta daha müsade o zaman ;)